2016-05-27

Biyoplastik Mimarlığa Doğru Bioplarch (Bioplastic Architecture)



Namık Kemal Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü'nde yürütülmekte olan ve NKUBAP.08.GA.16.050 kodlu “Biyoplastik: Mimarlıkta Deneysel Bir Biyomorfoloji başlıklı” Bilimsel Araştırma Projesi İtalya’nın Roma kentinde MAXXI, Museo Nazionale delle Arti del XXI Secolo (Ulusal XXI.Yüzyıl Sanatları Müzesi)’nde 21 Haziran-28 Ağustos 2016’da sergilenmek üzere davet aldı. Zaha Hadid tarafından tasarlanan MAXXI aynı zamanda mimarlık dünyasının en prestijli ödüllerinden RIBA Stirling Ödülü’nü alan bir bina. Sergi kapsamında bugüne kadar projede üretilen ilk biyoplastik prototipler ile bir kısa film gösterime giriyor. Serginin peşisıra 23 Haziran’da Pecha Kucha sunumu gerçekleşecek.

Proje yürütücüleri, 4-10 Temmuz tarihleri arasında Kosova’da düzenlenecek Prishtina Architecture Week programına konuşmacı olarak, 3-7 Ekim tarihleri arasında ise Arnavutluk’ta Tirana Architecture Week kapsamında Polis University’de çalıştay düzenlemek üzere davet edildi. Yürütücülüğünü Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Esen Gökçe Özdamar’ın yaptığı, Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Öğr. Gör. Ahmet Bal ile Mimarlık Bölümü III. sınıf öğrencisi Şermin Şentürk’ün araştırmacı olarak yer aldığı ve danışmanlığını  Kimya Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Ateş’in yaptığı proje, Avrupa Birliği Creative Europe Programı çerçevesinde kurulan ilk mimarlık platformu Future Architecture Platform tarafından 40 yaş altı genç mimarlara açık olan fikir yarışmasında 291 proje arasından seçilen 24 proje arasına girmişti. Proje, geçtiğimiz 18-20 Şubat 2016 tarihlerinde  Ljubljana'da Museum of Architecture and Design'da (MAO) düzenlenen Future of Architecture Platform başlangıç (kick-off) konferansında “Bioplarch: Starch Based Bioplastic As A Construction Material” başlığında sunuldu. Sunumun ardından başarılı bulunan diğer projelerin de katılımıyla birlikte platformun farklı akademik ve etkinlik partner kurumlarıyla etkinlikler düzenlenilmek üzere anlaşıldı.

Proje, ekolojik bir duyarlılıktan yola çıkarak nişasta bazlı biyoplastiklerin mimarlık alanında iç ve dış mekanda yüzey-duvar ya da mobilya olarak kullanılabilmesine ve üretilebilmesine yönelik disiplinlerarası bir çalışmadır. Biyoplastikler, insanlar, bitkiler, hayvanlar için zararlı maddelerin üretimini önleyerek, enerji verimliliği yüksek ve doğada biyolojik olarak çözünebilir atık oluşturuyor. Günümüzde petrol esaslı plastiklere göre yüzde 20-50 daha az fosil yakıt ihtiyacı duyan ve petrol esaslı plastiklerden daha iyi performans sunan lif ve ambalaj malzemesi olarak üretiliyor.  Biyoplastik üretimi geleneksel plastiklerin üretimiyle karşılaştırıldığında karbondioksit oranında %30-70 arası bir düşüş gözlemleniyor.  Diğer bir yandan, biyolojik olarak parçalanabilir olmaları (biyo-bozunurluk) nedeniyle, biyoplastiklerin uzun ömürlü ürün tasarımında sorunlara yol açtığı biliniyor. Maliyetinin düşürülmesi ve biyoçözünür süreçlerde diğer petrol bazlı plastiklerden ayrıştırılması ve değerlendirilmesi gibi zorlukları da taşıyor. Biyoplastik üretimi için kullanılan tarım alanlarının az olması dolayısıyla, tarım ürünlerinin dışında CO2 ve Metan gazından biyoplastik üretimi üzerinde araştırmalar yapılıyor.

Biyoplastiklerin mimarlık ve endüstriyel ürün tasarımına girmesi oldukça yeni. Metan gazı ya da karbon emisyonunu azaltmaya yönelik çeşitli tarımsal atıkları değerlendiren biyokompozit yapı malzemeleri ve endüstriyel ürün tasarımında çalışmalar yapılıyor.  Bu konuda performatif olduğu kadar deneyimsel arayışlar da ön plana çıkıyor. Almanya’da parametrik bir tasarım yaklaşımıyla yüksek ısıda üretilen biyoplastik modüller bir iskelet sistem üzerine monte edilerek pavyon (sergileme alanı) üretildi. İsveç’te ise, izleyicilerin kontrol edilebilir nem cihazlarıyla yokoluşuna tanıklık ettikleri ve sürdürülebilirlik ve biyoçözünürlük arasında paradoksal bir belirsizliği deneyimledikleri interaktif bir pavyon üretildi.

Yürütülmekte olan projede ise; nişasta, sirke, su ve gliserin kullanılarak üretilen el yapımı saf biyoplastik; kahve telvesi, arap zamkı, kitre, çeşitli tarımsal atıklar, pelet, lignin, polilaktik asit, çimento, uçucu kül/silis dumanı, doğal ve sentetik lifler vb. gibi malzemeler ile kompozit hale getirilerek kalıplanmakta ve düşük ısıda uzun süre kurutulmaktadır. Malzemeler uygun sertliğe eriştiğinde mekanik dayanım ve durabilite gibi çeşitli performans deneyleri gerçekleştirilecek.

Projenin hedefi tüketim çağında kaynakların sürdürülebilir ve etkin kullanımı fonksiyonel bir ürün tasarımı gerçekleştirebilmek. Asıl çıkış noktası ise, mimar Frederick Kiesler’in 1950’li yıllarda modernitenin ve Kartezyen aklın bir eleştirisi olarak tasarladığı “Sonsuz Ev” (Endless House) ve Greg Lynn’in “Embriyolojik Ev” (1998) gibi biyomorfolojik prototiplerinden yola çıkarak biçim/sizlik ve zaman/sızlık kavramları üzerinden mekan, süreç, form ve program arasında elastik bir ilişki kurabilme yatıyor. Proje, mimarlığın yaşayan bir organizma ve sistemler bütünü olarak, doğuş ve yokoluşuna dair tektonik bir kavrayış üzerinden tasarımcıların malzeme deneyimini (material experience) “belirlenimsiz” üzerinden nasıl kazandığına dair deneysel bir arayışa dayanıyor.

Yaklaşık bir yıl süren üretim denemelerinden sonra Nisan 2016’da başlanan projenin 2017 yılı Mart ayı sonunda tamamlanması hedefleniyor. Projenin üretim ekibi Mimarlık Bölümü öğrencilerinden oluşuyor.